Montaigne kendini özgür kılmak için yolculuğa çıkmıştır; bütün yolculuk boyunca da özgürlük örneği verir… Hep burnunun gösterdiği yöne gider. Herhangi bir plan yapmaz. Gideceği yer yolun uzadığı ve keyfinin istediği yerdir. Başka deyişle yolculuk etmemekte, kendini bir yolculuğun akışına bırakmaktadır. Bir hafta sonra nereye gitmek isteyeceğini bilmek istemez. Bağımsızlık Montaigne’de giderek bir tutkuya dönüşür. Kimi zaman yoldayken o yolun nereye götürdüğünü bilmek bile içinde hafif bir sıkıntıya yol açabilir: “Yolculuktan o kadar tat alıyordum ki, kalmayı planladığım bir yere yalnızca yaklaşmaktan bile nefret eder olmuştum.”
Montaigne bir yolculukta görülmeye değer yerler arama peşinde değildir; farklı olan her şey ona göre görülmeye değerdir, tersine herhangi bir yer çok ünlüyse eğer, Montaigne orayı görmekten kaçınmayı yeğler; çünkü orayı çok kişi görmüş ve anlatmıştır… Gideceği yer başka yerlerden ne kadar farklıysa o kadar iyidir.
Montaigne yabancı diyarlarda yabancı olanı görmek istemektedir. İstediği önyargıya değil yargıya varabilmektir. Pek çok şeyi olduğu gibi, nasıl yolculuk edilmesi gerektiğini de insan Montaigne’den öğrenebilir.
Stefan Zweig