Umut Etmenin Gücü
Umut, bir kayadan daha güçlü, bir çiçekten daha narindir. Umudun gücü hayatın kendisinden gelir. Ve evet, umut bir çiçekten daha narindir. Çünkü eğer onu beslemez ve korumazsak, tıpkı bir çiçek gibi solup gidecektir; yaşayan her şeyde olduğu gibi. Bu video eğitimde umut etmenin gücünden bahsediyorum. Eğitim boyunca umudu güçlü tutmanın yollarını anlatırken, son bölümde “Umudunu Kaybetme” filmini analiz ederek, onun verdiği güçlü mesajları sizlerle paylaşıyor olacağım.
Umutla ilgili en güzel sözlerden birisini Mustafa Kemal Atatürk söylemiştir. Umutsuz durumlar yoktur, umutsuz insanlar vardır, der Ulu Önder. Peki neden bir insan umutsuzluğa düşer? Joe Tye’a göre: “Eğer umudunu kaybettiysen, sadece yeterince ileriye bakmadığın içindir. Bu tabir, umutsuzluğun yapısıyla ilgili güzel bir ifadedir. Ben onun tanımını biraz daha ileriye götürerek şöyle diyorum: Daha yükseğe, daha derine ve daha güzele bakmadığın, bakamadığın içindir. Eğer kafamızı sorunlardan biraz olsun kaldırıp ileriye bakabilirsek ve aydınlığa doğru yürüyebilirsek, elbet bir gün karanlıklar arkamızda kalacaktır.
Ancak bazen bu hiç de kolay değildir. Hatırlamamız gereken şey, umudun, karanlıktan aydınlığa hiç bitmeyen bir yolculuk olduğudur. Hemingway’in dediği gibi: Gece, şafaktan önce her zaman daha karanlıktır ve hayat da aynıdır; zor zamanlar geçecek, her şey daha iyi olacaktır ve güneş her zamankinden daha parlak doğacaktır.”
Umut, gelecekle ilgili olumlu bir beklentiyi ifade eder. İstediğimiz bir şeylerin gerçekleşme olasılığını anlatır aslında. Geleceğe dair olumlu duygular beslediğimizde umutla doluyuzdur. Ancak hayatın içinde her birimiz umutsuzluk duyguları yaşarız. Böyle hissettiğimiz zamanlarda, isteğimizin asla gerçekleşmeyeceğini veya olumsuz bir durumun hep devam edeceğini düşünmekteyizdir. Ancak bazen bu durum, endişeli ve kaygılı düşüncelerin bir yansıması olabilir. Böylesi zamanlarda daha önce sizlerle paylaştığım iyimserlik tekniklerini kullanmanız faydalı olacaktır.
Umutsuz Yaşanmaz
Umutsuzluk hissi, endişe ve kaygılardan farklı olarak, olumsuz beklentinin kalıcı olmasını ifade eder. Özellikle yaşamla ilgili yaşadığımız umutsuzluk duyguları bizleri dipsiz bir kuyuya itebilir. O yüzden umut konusuna her daim ciddiyetle yaklaşmalı ve umudumuzu güçlü tutmanın yollarını aramaktan vazgeçmemeliyiz.
Umutsuzluk içindeki zihin çaresizliğe hapsolmuştur. Bu zihnin en belirgin özelliği, yaşadığı derin hüzün ve çaresizlik hissidir. İstediğini elde etmek için hiçbir beklentisi yoktur. Sorunlarının çözümü kesinlikle savaşmak değildir. Sahip olunan tek seçenek pes etmektir. Ve bunu da bazen yaşamdan vazgeçerek yapmakta bulur. Ancak Cicero’nun şu güzel deyişi bizlere her zaman ışık tutmalıdır:
Hayatın olduğu yerde umut da vardır.
Umutsuz yaşanmaz; çünkü umudu yaşatan insanın ta kendisidir. Umutsuzluk hissettiğimizde, düşüncelerimizi gözden geçirmekle işe başlamak gerekir. Bazen çoğunlukla hızlı ve yanlış çıkarımlardır bizleri ümitsizliğe sürükleyen. Yaşanmışlıklarından anlamlar çıkarır ve gelecekle ilgili bir kanaate varırız. Dolayısıyla umudu güçlü tutmanın yollarından birisi de, bizlere umutsuzluk veren düşünceleri fark ederek, yerlerine umut veren düşünceleri koymaktır.
Farkında olmadığımız olumsuz düşünce yığınlarıyla mücadele edip, kendimizi umutsuzluk girdabından çıkarmak için kullanabileceğimiz etkili yöntemlerden birisi de yazmak olabilir. Yine, sizinle duygusal bağı olmayan bir kişiyle yapacağınız verimli bir sohbet bile işe yarayacaktır. Hatta sizinle benzer sorunları yaşayıp bunlardan sıyrılmış bir insanla konuşmak çok daha olumlu bir etki yaratacaktır. Burada yapılacak en büyük hata, sizinle benzer durumda olan insanlarla vakit geçirmektir. Çünkü umut gibi, umutsuzluk da bulaşıcıdır.
“Yengeç Etkisi” dediğimiz bir durum bunu güzel bir şekilde açıklar. Buna göre, yengeçleri bir sepete koyduğunuzda, kaçmamaları için üstlerini kapatmanız gerekmez. Çünkü sepetten çıkmak için tırmanan bir yengeci diğer yengeçler aşağıya çekecektir. Umutsuz durumdaki insanlar da aynen böyledir. Karanlık bir odada yaşamaya alışmış insanlar gibi, birisi kapıyı açtığında, dışarı çıkmayı düşünmezler. Umut ışığından gözleri kamaşır ve rahatsız olurlar. Ve diğerlerinden ışığı kapatmalarını isterler. Öğrenilmiş çaresizlik dedikleri şey tam olarak böyle bir şeydir. Umutlu insanlar için, çaresiz olmayı öğrenmiş ve durumu kabullenmiş insanlardan daha tehlikeli bir şey yoktur.
Umut İnsanı Ayakta ve Hayatta Tutar
Umut size ait olan, sizin içinizden doğan bir şeydir. Ve unutmayın, hayatta hiç kimse siz izin vermedikçe umudunuzu elinizden alamaz. Dışarıdaki tüm koşullar bunu size hatırlatmak için vardır. Belki de umudun boşa gitmesi dediğimiz şey, sadece umudunuzu kendiniz dışındaki bir şeye bağladığınızı gösteren bir işarettir. O halde yapılacak şey, tekrar içe dönerek umut ışığını içinizde yeniden ortaya çıkarmak olacaktır.
Umutsuzluk içindeyken verilen kararlar genellikle olumsuz sonuçlara yol açar. Bu sürecin farkında olarak, önemli kararları geciktirmek faydalı bir taktik olabilir. Öncelikle zihin umutla beslenmeli ve eylemle desteklenmelidir. Sonrasında her şey çok daha iyi olacaktır. John Lennon’ın ifade ettiği gibi: “Her şey sonunda iyi olacaktır. Eğer iyi değilse, henüz sonu gelmemiş demektir.”
Umut bizlere, zorluklara göğüs germe ve en kötü koşullarda dahi ilerleme gücü verir. Umutlu insanların bir özelliği de, çok güçlü nedenlere sahip olmalarıdır. Yaşamak için, umut etmek için ne kadar güçlü nedenleriniz varsa, umudunuz o kadar sağlam olacak demektir.
Umut gücünü inanmaktan alır. Özellikle büyük felaketlere göğüs geren insanların ortak noktası güçlü inançlara sahip olmalarıdır. Onların en büyük sığınağı ise Tanrı inancıdır. İnancımız ne olursa olsun, Tanrı’nın sonsuz sevgisini ve desteğini içimizde hissettiğimizde, kendimizi baş edilmez gibi görülen durumlar karşısında daha güçlü hissederiz. İnancın bir diğer tarafını ise, kendimize olan inancımız oluşturmaktadır. İnsan, kendi yeteneklerine ve içindeki eşsiz güce ne kadar güvenip inanıyorsa, umudu da o düzeyde büyük olmaktadır.
Umut bizleri hayatta tutan yegane güçtür… Gerçek bir yaşamdan yola çıkılarak öyküleştirilen ve sonra da sinemaya aktarılan Jacob’un Yalanları’nda (1999), Getto’da esir tutulan insanların umutla nasıl hayata tutundukları anlatılmaktadır. İkinci Dünya Savaşı yıllarında Jacob adında bir adam çaresizliğin kol gezdiği bir ortamda, çevresindeki insanlara radyodan duyduğunu iddia ettiği bazı olumlu haberleri anlatmaya başlar. Buna göre, müttefik askerleri ilerlemektedir ve yakında kendilerini kurtarmaya geleceklerdir. Pek çoğu uydurma olmasına rağmen bu haberleri duyan insanlar kurtuluşlarının yakın olduğuna inanırlar. Dirençleri zamanla artan bu insanların her şeye rağmen hayatta kalabileceklerine dair umutları artar. Ve en sonunda da kurtulmayı başarırlar.
Umut bitmez mi, biter.. Bir umudun bittiği yerden, başka bir umut biter.
Umut Etmek Öğrenilebilir
Gelecekteki umudunuz, şimdiki gücünüzün kaynağıdır, der Richard Bach. Umutlu olmanın yaşama gücü için ne kadar önemli olduğu ilginç bir deneye konu olmuştur. Amerikalı psikobiyoloji uzmanı Dr. Curt P. Richter, 1957 yılında John Hopkins üniversitesinde fareler üzerine gerçekleştirdiği bir deneyde, umuda sahip olmanın yaşama gücünü artırdığını kanıtlayan birtakım sonuçlar elde etmiştir.
Bu deneyde su dolu kaplara konulan farelerin ortalama bir iki dakika su üstünde kalabildikleri halde, eğer ölmek üzereyken sudan çıkarılıp diğer farelerin yanına alınırlarsa, bir sonraki denemede uzun saatler boyunca su üstünde kalabildikleri bulgulanmıştır. Bu farelerin altmış saate yakın sürelerde su üstünde kalmayı başardıkları gözlenmiştir. Bu sonuca göre fareler, yaşadıkları sorunun bir son olmadığını ve buradan kurtulabileceklerini öğrenmişlerdir. Eğer çaba gösterirlerse ve yeterince dayanabilirlerse, hayatta kalmak için umut var demektir. Onları yaşamda tutan şey umudun ta kendisi olmuştur.
Tıpkı Jacob’un anlattığı haberlerin insanlara umut aşılayarak dayanma güçlerini artırması gibi, farelerin umudu da onların su üstündeki dayanma güçlerini artırmıştır. Tüm bunların bizlere anlattığı şey şudur; umut tüm canlıları hayatta tutan ve onlara dayanma gücü veren sihirli bir işleve sahiptir.
Eylem Planı
Umudu güçlü tutmanın yollarından birisi de, belirsiz görünen geleceği belirli hale getirmekten geçer. İster bir soruna çözüm arayın, isterseniz geleceğe güvenle bakmaya çalışın, iyi bir eylem planı yapmak, ihtiyaç duyduğunuz güven duygusunu büyük olasılıkla sizlere kazandıracaktır.
Elbette hayatın, sizin için planladığı şeyler farklı olabilir. Ancak insan zihni bir yol haritasına ihtiyaç duyar. Ve iyi bir plana sahip olmak, umuda olan tüm yolculukların rotasını belirler.
Bunun sonrasında yapmanız gereken ikinci şey ise, belirlediğiniz bu planı hayata geçirmenin çabası içinde olmaktır. Eylem odaklı olmak, tüm umutsuzluğun panzehridir. Sorunlarla boğuşurken, kesinlikle yapılmaması gereken şeyse, bir odaya kapanıp kara kara düşünmektir. Bu durum, umutsuz ruh halinizi beslemekten başka bir işe yaramayacaktır. Yaptığınız plan doğrultusunda attığınız her adım zihninizi olumlu anlamda meşgul edecek ve size elinizden geleni yaptığınız duygusunu verecektir.
Ayçiçeği misali, hep güneşe çevireceksin yüzünü.. ruhun aydın olacak, gözün aydın.
Umudunu Kaybetme Film Analizi
Eğitimin bundan sonraki kısmına, buraya kadar anlattıklarımızı bütünleyen bir film analiziyle devam etmek istiyorum. Umudunu Kaybetme filmini belki pek çoğumuz izlemişizdir. Ancak bu filmi halen izlemediyseniz, bu analize başlamadan önce mutlaka izlemenizi öneririm, çünkü birazdan anlatacaklarım spoiler içermektedir.
Amerikalı bir borsacı olan Chris Gardner’in gerçek yaşam öyküsünden sinemaya uyarlanan Umudunu Kaybetme (The Pursuit of Happyness), 2006 yılı Amerikan yapımı bir drama filmidir. Will Smith’in oğluyla başrollerini paylaştığı bu filmde bir adamın umut dolu yaşam mücadelesi ve hayallerinin peşinden giderken yaşadığı büyük zorluklar anlatılıyor.
Filme yüzeysel bakanlar için, bu yapım basit bir Amerikan rüyası hikayelerinden birisi olarak görünebilir. Ancak filme daha derinden baktığımızda, kendisi ve oğlu için müthiş bir yaşam mücadelesi veren azimli bir adamın duygu yüklü hikayesinin anlatıldığını söyleyebiliriz.
Filmde kısaca, kendisine sunulan hayatı kabul etmeyip hayallerinin peşinden giden sıradan bir adamın sıra dışı öyküsü anlatılıyor. Chris Gardner’ın, milyoner bir girişimciye dönüşmeden önce yaşadığı zorluklara ışık tutan film, hepimiz için büyük dersler barındırıyor. Bu hikayenin bizlere ulaşmasını sağlayan kişi ise Will Smith’tir. Ünlü oyuncu bu projenin hayata geçmesi için büyük çaba göstermiş ve sergilediği rolle kariyer filmlerinden birini oynamıştır. Bu performansı, onun kariyerinde bir mihenk taşı olmuş ve kendisine en iyi erkek oyuncu Oscar adaylığını kazandırmıştır.
Filme gelirsek, Chris, büyük hayallerle başladığı satış işinde tutunamamış ve en sonunda borsa sektöründe şansını denemeye karar vermiştir. Başvurduğu işe girebilmesi için 6 ay süren bir stajyer programını tamamlaması gerekmektedir. Uzun zamandır maddi zorluklardan dolayı sıkıntı içinde yaşayan Chris için bu zor bir karar olacaktır; çünkü ailesini geçindirmek için para kazanmaya devam etmesi gereklidir.
Stajın başlangıcındaki mülakat sahnesi müthiş bir diyalogu içinde barındırır. Programa alınması için yöneticilerle yapılacak görüşmeden geçmek zorunda olan Chris’in önünde büyük bir engel vardır. Çünkü gecikmiş trafik cezaları yüzünden geceyi karakolda geçirmek zorunda kalır. Ertesi sabah zar zor yetiştiği mülakata gömleksiz gelmek durumunda kalan Chris, karşısındaki kişilere bakın bunun nedenini zekice bir şekilde açıklar.
Chris’in evliliği uzun bir süredir yolunda gitmemektedir. Zorluklara daha fazla katlanamayan eşi, kendisini oğluyla yalnız başına bırakarak, yeni bir iş için başka bir şehre taşınmaya karar verir. Bu yetmezmiş gibi, birikmiş kira borçları yüzünden evden çıkmak zorunda kalan baba ve oğul, kendilerini büyük bir belirsizliğin ve zorluğun içinde bulacaktır. Oğlu Christopher ile basketbol oynadıkları bir sahnede, ona verdiği öğüt, hayallerine ulaşmak isteyen herkese ışık tutacak niteliktedir.
Hayattaki Yegane Amacınız Nedir?
Filmden alınması gereken önemli mesajlardan birisi de şudur: Umudu güçlü kılan şey, büyük bir hayale ve güçlü bir amaca sahip olmaktır. Peki sizin hayattaki yegane amacınız nedir? Bu amacınıza ulaşmak için nasıl bir plana sahipsiniz? Bu plan doğrultusunda gerekli adımları gün be gün atıyor musunuz?
Chris’in en büyük amacı, hayalindeki işe başlayarak kendisi ve oğlu için mutlu bir gelecek yaratmaktır. Borsadaki brokerlik işinde başarılı olacağına inanan Chris, tüm sorunlarına rağmen staj döneminde kendini göstermeyi başaracaktır.
Bu süreç içinde Chris, aynı zamanda eski işinden son kalan birkaç röntgen cihazını satmaya çabalar. Ancak bu 6 aylık dönem hem kendisi hem de oğlu için oldukça inişli çıkışlı olacaktır.
Kalacak güvenli bir yer bulmaya çalıştıkları bir gün, oğluyla geceyi metronun tuvaletinde geçirmek zorunda kalırlar. Duygu yüklü bu sahne izleyenlerin içinde oldukça derin izler bırakmıştır.
Bu zorlu dönemde evsizler için açılan barınaklarda kalan baba ve oğul için, sığındıkları yer sadece bir barınak değil, kalplerindeki Tanrı inancı olacaktır. Onlara kucak açan bir kilisenin ayininde çalınan müzikte şu sözler geçmektedir:
Tanrım karşıma çıkan büyük dağları kaldırma, onları tırmanmam için bana güç ver.
Hayatının Baş Kahramanı Kendinsin
Her birimiz kendi hayatlarımızda önemli mücadeleler veriyoruz. Dışarıdan nasıl görünürse görünsün bu mücadele, her insan için çok değerli ve özel bir anlam taşıyor. Kendi dünyamızın baş kahramanı, kendi yaşam öykümüzün baş yazarı olmak konusundaki hiç bitmeyen kutsal bir savaştır bu aslında. Buradaki kilit soru şudur: Uğruna mücadele ettiğiniz şeyden mutlu musunuz? Eğer cevabınız evetse, diğer her şey anlamsız kalacaktır.
Filmin finalinde ise Chris, tüm zorluklara rağmen büyük bir azimle çalışarak hedefine ulaşacak ve yazılı sınavı da geçerek staj programını başarıyla tamamlayacaktır. Zamanla ülkenin en zengin brokırlarından birisi haline gelen Chris Gardner, bugün yaptığı konuşmalarla kendi hayallerini gerçeğe dönüştürmek isteyen insanlara ilham kaynağı olmaya çalışmaktadır.
Her ne kadar orijinal ismi “Mutluluğun Peşinde” anlamına gelse de, Umudunu Kaybetme filmi, hayalleri için azimle savaşan bir adamın umut dolu yolculuğunu anlatıyor bizlere. Film, umudu güçlü tutmak adına önemli mesajlar barındırıyor: Zorluklar karşısında her koşulda inançlı kalmanın önemini hatırlatıyor bizlere. Hayallerinin peşinden gitmenin ne kadar değerli olduğunu, onun için sonuna kadar mücadele etmek gerektiğini bir kez daha gösteriyor.
İzlediğimiz her bir film, aslında kendimize ve hayatımıza tuttuğumuz bir projeksiyondur. Onlar, hayatı yeniden sorgulamamızı sağlayan güçlü birer eğitim aracıdır. Filmlerden ilham alabilir ve onları bilinçli bir şekilde izleyerek farkındalıklar kazanabiliriz. Ayrıca filmlerin verdiği güçlü mesajları hayatımızdaki sorunlara çözümler üretmekte kullanabiliriz.
Eğer bu tür filmlere meraklıysanız, gelişim ve motivasyona dair hazırladığımız Türkiye’nin en kapsamlı film arşivine bir göz atabilirsiniz.
Mevlana der ki: “Kötü bir döneme girdiğinde ve her şey sana karşıymış gibi göründüğünde, bir dakika bile dayanamayacakmışsın gibi geldiğinde, sakın pes etme! Çünkü işte orası, gidişatın değişeceği yer ve zamandır.” Umudunuzu siz izin vermedikçe kimse sizden alamaz. Umut etmeyi asla bırakmayın. Çünkü umudunuz ne kadar güçlü olursa, yaşam gücünüz de o ölçüde büyük olacaktır… Sevgi ve umutla kalın.
Kaynakça: Curt P. Richter, “On the Phenomenon of Sudden Death in Animals and Man”, Psychosomatic Medicine: May 1957.
Umudunu Kaybetme (The Pursuit of Happyness) Filminden En İyi Sahneler