Tayfun Topaloğlu’nun daha önce basılı bir dergide yayımlanan yazısını e-motivasyon.net okurlarıyla paylaşıyoruz. Yazar bu yazısında, daha farkındalıklı bir yaşam için tıpkı bir savaşçı gibi, gerçekle yüzleşme cesaretini göstermek gerektiğini vurguluyor.
“Gerçeği istedikçe özgürleşecek, yalnız kaldıkça çoğalacak, farkında oldukça yaşayacaksın. Bu kez gerçekten yaşayacaksın!”
Yalanlar üzerine kurulan bir mutluluğu mu tercih edersiniz, yoksa gerçeklerin acıtan yönüyle yüzleşmeyi mi? Bunun yanıtı çoğumuz için farklı olacaktır. Ancak çoğu zaman gerçeğin acı tarafı o kadar ağır gelir ki, bazen hiç bilmemeyi, tamamen gözü kapalı bir hayat yaşamayı tercih ederiz. Gerçekler acıtır, hem de çok fazla. Yanlış bir insanla olduğumuzu, yanlış bir mesleği icra ediyor olduğumuzu, kendimize saçma sapan bir dünya kurmuş olduğumuzu fark etmek… Bir gün ansızın ortaya çıktığında canımızı yakan gerçeklerdir. Çünkü içimizdeki “doğru”nun sesini bastırmaktan çok yoruluruz zamanla. Kendi doğrularımız kim bilir nerede saklanmıştır bunca zaman? Aslında onlar hep oradadır, sadece bununla yüzleşmek için hazır değilizdir. Kaçınılmaz olana yaklaştıkça, ya iyice kaparız gözlerimizi ve sonunda prensesin uykusuna dalarız ya da gerçekleri bir kahraman gibi göğüsleriz, hem de tüm gerçekleri; her ne pahasına olursa olsun.
Bir binanın temeli sağlam değilse, o binanın üstüne kat çıkamazsınız. O binayı temelden yıkmanız gerekir. Yaşamdaki gerçeklerin etkisi de böyle olur. Her şeye sil baştan başlamayı gerektirir; kısa yollar yoktur çoğu zaman. Fark ettiğiniz bir gerçekle yüzleşmek cesaret ister. Gerçeğin savaşçısı olarak kılıcını çekip, tüm yalanların üstüne yürümek ve bununla savaşmak…
Gerçeği içeride ararsan dünyayı bulursun, dışarıda ararsan dünyadan olursun.
Görmezlikten gelerek kutsanmış bir tatmin duygusu ile yaşayabilirsiniz; tıpkı milyonlarca insanın yaptığı gibi. Gerçeği arayan insanlar için bu yol, oldukça çetin virajlarla doludur. Genellikle farkındalıklı bir yaşamın sonuçları arasında derin bir yalnızlık vardır, hem de çok derin bir yalnızlık. Ancak yaşamın temelinde, hayatı sorgulamak vardır. Yaşanılanları, yaşanacakları tümüyle irdelemektir yaşamın özünde olan. Bu çok da tatmin edici sonuçlara ulaştırmaz insanı. Genelde de bu sorgulamanın sonucunda ortaya çıkan gerçekler çok acı vericidir. Bu öylesine acıtır ki, nereden geldiğini bilemediğiniz bu acıyı bir türlü dindiremezsiniz. Gerçeğin arayışındaki insanlar, kendilerini amansız bir savaşa hazırlamalıdır.
Bildiklerini bilmeme şansını çok önceleri elinin tersiyle itmiştir farkında olan. Bu gerçekleri umursamamak da artık mümkün değildir. Hem kendisi hem de yaşamındaki insanlar hakkında edindiği bilgilerle yüzleşmek zorundadır. Bazen bu öylesine acı verir ki, kendisinin herhangi bir bağımlılığı olmadığına bile yerinebilir; çünkü en azından bir süre için bile olsa kaçacak bir yeri vardır bağımlı olanların. Ama farkındalık yolundaki insan kaçamaz, saklanamaz, göz ardı edemez. Gerçeklerin acısıyla yüzleşmek ve onlara göğüs germek zorundadır.
Gerçeğin acısına katlanmak, yalanlar üzerine kurulu bir mutluluktan daha iyidir. Yalnız olmak, kalabalıklar içinde bir “sıradan” olmaktan daha iyidir. Yaşamın, kendi içinde yol alması, yaşamdaki herhangi bir yolcu olmaktan çok daha iyidir. “Bana para, aşk, servet ya da mutluluk değil; gerçeği verin.” der, Thoreau. Gerçeği istedikçe özgürleşecek, yalnız kaldıkça çoğalacak, farkında oldukça yaşayacaksın. Bu kez gerçekten yaşayacaksın!