Bir yerde belli bir psikoterapistin bir kadın hastası hakkında yazdıklarını hatırlıyorum. Adam kadına bir şey hissetmesini söylüyormuş, ama psikoterapist kadının yaptığı şeyi hissetmediğini, hissettiğini düşündüğünü hissetmiş. Bu farklı bir şeydir. Bu yüzden terapist elini kadının elinin üzerine koymuş, bastırmış ve kadına gözlerini kapatmasını, ne hissettiğini anlatmasını söylemiş. Kadın hemen, “Elini hissediyorum” demiş.
Ama terapist şöyle demiş: “Hayır, bu hissettiğin şey değil. Bu yalnızca düşündüğün, çıkarsadığın şey. Elimi elinin üzerine koydum; elimi hissettiğini söylüyorsun. Ama hissetmiyorsun. Bu çıkarsamadır. Ne hissediyorsun?”
Kadın, “Parmaklarını hissediyorum” demiş.
Terapist yine, “Hayır!” demiş. “Bu his değil. Hiçbir şey çıkarsama. Gözlerini kapat ve elimin olduğu yere git; sonra bana ne hissettiğini söyle.”
O zaman kadın demiş ki: “Ah! Her şeyi kaçırıyormuşum. Baskı ve sıcaklık hissediyorum.”
El sana dokunduğunda hissettiğin bir el değildir. Baskı ve sıcaklık hissedilir. El yalnızca bir çıkarsamadır, zekâdır, his değil. Sıcaklık ve baskı, his budur. Şimdi kadın hissediyormuş. Biz duyguyu tamamen kaybetmişiz.
Bir şey yapabilirsin. Evde küçük bir çocuk varsa, her gün bir saat boyunca çocuğu takip et. Buda’yı takip etmekten daha iyi ve daha tatmin edici olacaktır. Bırak çocuk dört ayak üzerinde hareket etsin ve sen de dört ayak üzerinde hareket et. Çocuğun emeklemesini takip et, ilk defa içine yeni bir yaşam enerjisi geldiğini hissedeceksin. Bir kez daha çocuk olacaksın. Çocuğa bak ve onu takip et. Her köşeye gidecek; her şeye dokunacak. Yalnızca dokunmayacak, her şeyi tadacak, her şeyi koklayacak. Sen onu takip et ve o ne yapıyorsa sen de yap.
Savunma mekanizmaların geride kalacak, zırhın geride kalacak ve dünyaya bir çocuğun baktığı gibi bakmaya başlayacaksın: Duygu boyutundan. Bunu hissettiğin zaman artık düşünmezsin, hissedebilirsin, üzerinde bir çocuk gibi hareket ettiğin halının dokusunun keyfini çıkarırsın; baskısının, sıcaklığının. Hem de yalnızca masum bir çocuğu takip ederek. İnsan çocuklardan çok şey öğrenebilir; eninde sonunda gerçek masumiyetin patlayacaktır. Sen de bir zamanlar çocuktun ve çocuk olmanın ne demek olduğunu biliyorsun. Yalnızca unuttun.
Pek çok başka şey yapabilirsin ve onları yapmak için özel bir çaba göstermeye gerek yoktur. Uykuya dalarken yatağını, yastığını hisset. Soğukluklarını. Ona dön; yastıkla oyna.
Gözlerini kapat ve klimanın sesini dinle ya da trafiğin sesini, saatin sesini, herhangi bir şeyi. Yalnızca dinle. Etiketleme, herhangi bir şey deme. Zihni kullanma. Yalnızca duyguda yaşa. Sabah, ilk uyanış anında, artık uykunun gittiğini hissettiğinde, düşünmeye başlama. Birkaç dakikalığına yine çocuk olabilirsin. Masum, taze… Düşünmeye başlama. Ne yapacağını, ne zaman ofise gideceğini, hangi trene yetişeceğini düşünme. Düşünmeye başlama. Bütün bu saçmalıklar için yeterince zamanın olacak. Bekle. Birkaç dakika için yalnızca sesleri dinle. Bir kuşun ötüşünü, rüzgârın ağaçların arasında esişini, bir çocuğun ağlamasını, sütçünün gelmesini, sütün boşaltılmasını. Olan her şeyle, hisset. Ona duyarlı ol, açık ol. Bırak senin başına gelsin, o zaman duyarlılığın büyür.
Duş alırken, suyu tüm bedeninde hisset. Sana dokunan her su damlasını hisset. Dokunuşunu, soğukluğunu, sıcaklığını hisset! Bunu bütün gün, ne zaman fırsat bulursan dene. Her yerde fırsat vardır. Her yerde!
Nefes alırken nefesi hisset. İçerideki hareketini, dışarı çıkışını… Hisset! Kendi bedenini hisset. Ki onu sen hiç hissetmedin.
Osho – Sırlar Kitabı 2