Bir zamanlar, tüm Hasid tarikatı kardeşlik içinde bir arada oturmuşken, elinde piposu ile haham Israel aralarına katıldı. Çok dostça davrandığı için ona sordular, “Anlat bize, sevgili haham, Tanrı’ya nasıl hizmet etmeliyiz.?” Haham soruya şaşırdı ve dedi ki, “Ben nereden bileyim?” Ancak sonra da onlara şu hikayeyi anlattı:
Kralın iki tane dostu vardı ve ikisi de bir suçtan dolayı mahkum edildiler. Dostlarına sevgisinden dolayı kral kendilerine merhametini göstermek istedi, ama onları serbest bırakamazdı ünkü bir kralın isteği bile kanundan üstün olamazdı. O yüzden şu fermanı çıkardı: Derin bir uçurumun üzerine bir ip gerilecekti ve birbiri ardına bu iki adam ipin üzerinde yürüyeceklerdi. Karşı kıyıya hangisi ulaşabilirse onun hayatı bağışlanacaktı. Kralın emri yerine getirildi ve dostlarından ilki sağ salim karşı kıyıya vardı. Hala aynı noktada duran diğeri, ona seslendi: “Söylesene, dostum, karşıya geçmeyi nasıl başardın?” İlk karşıya geçen geri seslendi, “Ben şunun dışında hiçbir şey bilmiyorum: Ne zaman bir tarafa düşecek gibi olsam, diğer tarafa abandım.”
Yaşam bir teknoloji, bir bilim değildir; yaşam bir sanattır- hatta ona bir içgüdü bile diyebiliriz. Onu hissetmen gerekir. Tıpkı ipte dengeyi tutturan cambazlar gibi olmalısın. Haham müridlerine diyor ki, Tanrı’ya nasıl hizmet edebileceğinizi mi soruyorsunuz?” Bu öykü ile sorunun cevabına işaret ediyordu: Ortada kalın. Ne fazla sefahata düş, ne de hayattan el-etek çek. Ne dünyada fazla kal, ne de ondan kaç. Dengeyi tutturmaya devam et. Fazlasıyla sefahata daldığını hissettiğinde biraz inzivaya çekil ve fazlasıyla içine kapandığını hissettiğinde biraz daha sefahata doğru kay. Hep orta yolu tuttur. Ve işte bu şekilde Tanrı’ya hizmet edebilirsin. Dengede kalırsan Tanrı’ya hizmet etmiş olursun; dengede kalırsan Tanrı’ya ulaşabilirsin, o da sana ulaşabilir.
Osho – “Martıları Seven Adam”